Dünya ekonomisinin yükselen değeri ÇİN...



Öyle bir yüzyılda yaşıyoruz ki artık her türlü önemli dünya meselesinin içinde yeni bir oyuncu var: Çin

Ve biz ülkemizde Çin’i tanıyabilmek için maalesef çok az imkana sahibiz. Enerji hariç kalemlerde en büyük ticaret ortağımız olan bu dev ülke, son zamanlarda bir iki önemi yatırım ile günlük hayatımıza girmeye başlasa da bu ticaret hacminin yanında çok sınırlı kalan bir direk yatırım hacmine sahip ekonomimizde...

Geçtiğimiz sayıda yer alan yazımızda son on yılda gelişmekte olan ülkeler içinde ekonomik aktivitesinin katma değeri yüksek kısmını en hızlı geliştiren ülke olarak Çin’den bahsetmiştik... Ancak bu başarılı on yıl, Çin’in de şu an içinde bulunduğu durumu çok da iç açıcı yapmıyor. Ama Çin’ce de kriz ve fırsat kelimelerin aynı karakter ile yazılması gibi bu değişim süreci de aslında Çin ile iş yapmak isteyen şirketlerimiz için değerli bir imkan sunuyor.

Gelişmekte olan ülkelerin yaşadığı daralma ve kur piyasasındaki hareketlenme aralarında Türkiye’nin de bulunduğu ülkeler için alarm zilleri çalıyor. Bu ülkelerden ekonomisi ve nüfusu bakımından en büyük olanı Çin’de yaşanan gelişmeler ise haklı olarak dünyanın geri kalanını çok daha yakından ilgilendiriyor. Ekonomi haberlerinde felaket senaryolarının çizildiği bir durumda Çin’deki gelişmelerin ve sunduğu fısatlar/tehditlerin daha farklı bir açıdan okunabilmesini sağlayacak çalışmalar yatırımcılar için büyük önem taşımakta olduğu aşikar.

Gelişmekte olan ülkelerin yüksek ekonomik büyüme rakamlarının ve kaynak olanaklarının daraldığı bir dönem yaşıyoruz. Çin’de bugün yaşananlar da bir anlamda bu ekonomik daralmanın sonucuydu. Büyüme oranının düşmesi, zincirleme olarak Çin ile ticaret yapan ülkelerin ticaretini de olumsuz yönde etkilemekte. Geçtiğimiz on yılda yüzde on seviyelerinde büyümelere alışmış Çin ekonomisi artık yüzde yedi sınırını bile korumakta zorlanıyor.

Bu durum tabii bütün ülkeleri etkilediği gibi bizi de etkiliyor: Türkiye’nin Çin’e ihracatında 2014 ve 2015 yıllarının ilk üç ayı karşılaştırıldığında ise %30 düşüş görülmekte. İthalat söz konusu olduğunda ise değişim bu kadar radikal durmuyor.

Geçtiğimiz Ağustos ayında Çin Merkez Bankası Yuan’ı devalüe etti. Çin Merkez Bankası’nın bu hamlesi kimi çevrelerde bir kereliğine mahsus olarak algılanmadı ve Çin’in para birimini serbest dalgalı kura geçirme ve bir ‘kur savaşı’na başlama adımlarının ilki olarak yorumlandı ve devalüasyon gelişmekte olan ülkelerde hissedildi. Çin’deki devalüasyonun gerçekleştiği 11-12 Ağustos’tan itibaren Türkiye’de doların 2.70’ler seviyesinden 3 TL seviyesine yükseldiği süreç tetiklenmiş oldu. Türkiye gibi birçok gelişmekte olan ülke para birimlerinde USD cinsinden benzer değer kayıpları yaşandı. Gelişmekte olan ülkelerin para birimlerinde yaşanan değer kaybı FED’in aşamalı olarak faiz arttırımına gideceğini hissettirmesi ile de yukarıya doğru ivmelenmiş oldu.

Çin’in 2010-2015 dönemleri için geçerli olan 12. Beş Yıllık Kalkınma Planı incelendiğinde, ülkenin üretim ağırlıklı büyüme modelinden hizmet sektörü ve tüketim ağırlıklı büyüme modeline doğru kayacağı görülebilir.

Üretim standartlarının (istihdam politikaları, verimlilik ve çevre dostu olma gibi) yükseltilmesi konusu beş yıllık planda yer alan teşviklere damgasını vuruyor. Yabancı yatırımlar konusunda önem verilen alanlar arasında modern teknoloji, çevrenin korunması, enerji ve suyun muhafaza edilmesi gibi başlıklar bulunuyor.

Aşağıda yer verilen alıntılar incelenirse, Çin’in tüketici pazarının büyük fırsatlar sunduğu görülebilir.

McKinsey, 2020 yılı itibariyle Çin’de özel tüketim harcamalarının yatırımların önüne geçeceğini tahmin ediyor. Bu öngörünün ardında ise hane halkı gelirinin yükselmesi bulunuyor. Tek çocuk politikası da hane halkı gelirinin yükselmesine katkıda bulunan bir faktör oldu.

Çin son otuz yılda hızla büyürken, Çinlilerin de ortalama gelirleri ve yaşam standartları yükseldi. Çin’in ekonomik gelişiminden ilk olarak istifade eden zengin şehirliler doğal olarak da yabancı şirketlerin bugüne kadarki hedef kitlesi olagelmiştir. Ancak, en zengin şehirli Çinliler bir tarafa, son 15-20 yılda toplam nüfus içindeki oranları bugün %25’e varan bir orta sınıf da ortaya çıkmış bulunuyor. Devlet istatistiklerine göre 2010 yılında şehirdeki üç kişilik bir ailenin harcanabilir gelirleri 56.000 RMB’ye yükselmiştir. Bu rakam 1980 yılına göre on kat fazladır.

İş gücü piyasasındaki yapısal değişikliklerle birlikte ücretler seviyesinin artacağı, finansal reformlarla istihdamın ve böylece hane halkı gelirinin artacağı ve ekonominin korumaya alınmış alanlarının özel teşebbüse açılması ile üretkenliğin büyüyeceği, maliyetlerin azalacağı ve tekrar hane halkı gelirinin yükseleceği öngörülmektedir.

Çin Komünist Partisi Siyasi Bürosu’nun Temmuz ayındaki toplantısının ardından yaptığı açıklama Çin’in önümüzdeki ekonomik kalkınma modeli ‘yeni normal’ olarak değerlendirilerek, bu dönemde stratejik fırsatlar olabileceği gibi önemli ve karmaşık zorluklarla da karşılaşılabileceği kaydedildi. ‘Yeni normal’ ekonomi dönemi düşük ancak sürdürülebilir bir büyüme modeli öngörüyor.

Siyasi Büro’nun açıklamasında Çin’in 13. Beş Yıllık Planı (2015-2020) döneminde devlet fonksiyonlarının dönüşümü, hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi ve kontrol edilen tüm sektörlerin serbest pazara açılması reformlarının sürdürüleceği kaydediliyor.

Çin’in ekonomik aktivitesi Batı bölgesinde şehirlerden Merkez ve Doğu Çin’e doğru kayıyor. Çin’de en hızlı gelişen beş bölgeden üçü Kuzeybatı Çin’de, biri Kuzey’de ve diğeri de Güney Merkez’de yer almaktadır.

Yükselen Stratejik Endüstriler (SEI) olarak bilinen yedi sanayi kolu (yeni nesil IT, temiz enerji teknolojisi, biyoteknoloji, uzay endüstrileri gibi yüksek kaliteli araçların üretimi, alternatif enerji ve temiz enerji araçları ) 12. beş yıllık planda Çin’in gelecekteki kalkınma ve zenginlik kaynağı olarak öne çıkmaktadır. Bu sanayi kollarına ilişkin planlar, Çin’i basit ve ucuz mallar üretiminden 21. yüzyılın yenilikçi üretim lideri konumuna getirebilecek yeni gelişen global markalara ve hizmetlere yönelmeyi amaçlamaktadır. İşte Çin ekonomisinin bu stratejik endüstrileri Türkiye için en önemli kaynak niteliği taşımaktadır. Ülkemizin teknoloji üretme konusundaki eksiği ve bunun doğal bir sonucu olarak Batı ülkelerine olan teknolojik bağımlılığı aslında Çin başta olmak üzere Kore, Japonya gibi ülkelerle geliştirilecek direk ilişkilerle son bulacaktır. Teknolojik liderlikte ülkemizin Çin başta olmak üzere bu ülkelerle stratejik bir iş birliğine girmesi son derece gereklidir.

Çin hükümeti yabancı yatırımcıları ülkeye çekmek amacıyla belli sektörlerde bu yatırımcılara bir dizi avantaj ve teşvik sunmuş durumda. Bu avantaj ve teşviklerden bazıları şöyle:


• Uzmanlaşmış küçük ve düşük karlı işletmeler ve uzmanlaşmış yüksek/yeni teknoloji işletmelerinin tabi oldukları gelir vergisi oranları düşürüldü.
• İleri teknoloji servis işletmeleri gelir vergisi avantajlarına sahiptirler.
• Teknolojik gelişmeye, çevrenin korunmasına, enerji ve/veya suyun muhafaza edilmesine ve üretim güvenliğine önem veren işletmeler ya da projeler farklı tipte gelir vergisi avantajlarından faydalanabilirler.
• Çin’deki kaynaklarından pasif gelir elde eden yabancı işletmeler geçmişte %20’lik stopaj vergisine tabi tutuluyorlardı, bu oran bugün %10’a kadar düşürüldü. Bazı durumlarda ise bu vergiden muaf tutulmak mümkün.
• Nitelikli projelerin çeşitli KDV avantajlarından faydalanmaları mümkün.

Bütün bu bilgiler ışığında Türk şirketleri için öne çıkan imkanlar şu şekilde özetlenebilir. Önümüzdeki dönemde Çin,

- Daha çok tüketim malı ithal etmeyi planlıyor.
- Bütün sektörlerde yenilikçi ürünleri daha çok tercih ediyor.
- Sağlık, eğitim ve sosyal güvenlik sistemlerinde reform yapmanın yollarını arıyor.
- Çevrenin korunması, enerji tasarrufu, yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını daha önce hiç olmadığı kadar çok önemsemekte.
- Şehirleşme hedefleri ile şehir planlamacıları ve hizmet sektöründekiler için önemli fırsatlar sunuyor.
- Yerli firmalar için yurtdışında yatırım olanakları yaratmak istiyor.
- Finansal hizmetler sektöründe yeni reformlar yapmayı amaçlıyor.
- Hizmetler sektörünün ekonomideki payını arttırmayı amaçlıyor.
- Yabancı işbirliğini ve ortaklığını desteklemeyi sürdürüyor.
- KOBİ’ler için yeni destekler sunmayı hedefliyor

Çin’in doğu bölgelerinin yirmi yıl öncesine kadar sahip olduğu yüksek büyüme oranları ve altyapı ihtiyacı, bugün Merkez ve Batı Çin bölgelerinde tekerrür etmektedir. Çin’in gelişmiş şehirlerinde tüketici tercihleri giderek daha çok yabancı ürünlere kaymakta ve Çin pazarı olgunlaştıkça, niş pazarlara hitap eden KOBİ’lere yeni fırsatlar doğmaktadır. Çin’de iş yapmak bugün başka hiçbir yerde olmadığı kadar karlılık imkanları sunmaktadır ve işletmelerimiz bu fırsatları kenarda durup izlememelidir.

Fırsatları araştıran, ihracat ve yatırım için atılması gereken adımları bilen, Çin’in ihtiyaçları ve yeterlilikleri ile uyumlu bir pazara giriş stratejisi geliştiren şirketlerimiz bu dünyanın en hızlı büyüyen en büyük pazarında başarılı olabilirler.

Ama bu yolculuğa çıkan şirketlerimiz şunu asla unutmamalılar: Bir Çin atasözünde dendiği gibi: “İş yaptığımız için dost değiliz, dost olduğumuz için iş yapıyoruz”. Çin’i tanımak, anlamak ve Çin’de kendini doğru ifade edebilmek için girişimcilerimizin her iki ülkeyi iyi tanıyan uzmanlara, bilgi birikimine ve bu ilişkilerin gelişmesi için zaman tanımaya ihtiyaçları var. Bu bağlamda Çin Türk Araştırma Merkezi (www.chinainstituteturkey.com) gibi kurumların çalışmaları zamanla bu alandaki açığımızı iş adamlarımızın sabırlı ve istikrarlı ilgileri ile kapatmamızı sağlayacaktır. Yazının hazırlanmasında destek veren ÇİTAM uzmanı İlker Gündüz’e teşekkürlerimi sunarım.